Belirsizlik insanda kaygıları alevlendirir. Ne olacağı belirsiz ise; enerjimizi nereye sevk edeceğimizi bilemediğimiz için zor durumda kalırız. Psikoloji biliminde yapılan çalışmalar; insanların nasıl davranacaklarına emin olmadıklarında başkalarının davranışına bakarak karar verdiklerini söylüyor. Neyin doğru olduğuna başkalarının ne düşündüğünü öğrenerek veya ne yaptığına bakarak karar verir ve uygularız.
1980 li yıllara baktığımızda entegre fabrika kavramları yaygındı. Bütün iş adamları gümrük birliği rekabetinden kendini korumak için, entegrasyonu seçti. ‘Bir ürünü ve hizmeti üretmek için ne gerekiyorsa bizim bünyemizde ve kontrolümüzde olmalı. Bu bize güç katar.’ Bu anlayış bir anda bütün iş dünyasına yayıldı. Herkes birbirine bakarak entegre işletmeler kurdu. Ne olacağını bilememenin zorluğunu birbirine bakarak aştı. Merkezi sistemler baş tacımızdı. Ölçek ekonomisi karlılığın temeliydi. Sloganımız ‘Çok üret, çok sat ki hayatta kal’ idi. Her şey bu temel felsefe üzerine kuruldu. Dünyadaki pazarlar paylaşıldı.
2000 li yıllara gelindiğinde ise bu yaklaşımın kuruluşları hantallaştırdığı görüldü. Yalınlaşama, sadeleşme, outsourcing – dış hizmet alımı kavramları iş dünyasına yerleşmeye başladı. Çin rekabetinin yaratacağı belirsizlikten korunmak için, karlı olunan, uzmanı olunan çekirdek-temel iş alanına yoğunlaşma ve sadeleşme tercih edildi. Kar edilmeyen işlerden çıkıldı. Çalışacağımız insanları seçmek, değerlendirmek bile dış uzmanlara bırakıldı. Eskiden çok mahrem olan mali bilgilerimiz bile şeffaflaştırılmak zorunda kaldı. ‘Basit güzeldir. Yalın üretim, yalın yönetim’ sloganımız oldu. ‘Müşteri haklıdır’ temel felsefesi içerisinde, ürün çeşitliliğimiz arttı. Daha çok model, daha çok sezon, daha çok çeşit yapar olduk. Tam kararlı duruma ulaştık diye düşünürken; iletişim teknolojilerinde ilerlemeler, iklim değişiklikleri, gerçekle sanalın buluşması ve karışması yeni bir belirsizlik ortamı yaratmaya başladı. Yeniden bakınmaya başladık. Başkaları ne yapıyor? 2020 lerde ne yaptığımızı anlayacağız, ancak bu süreç içerisinde önderler yeni bir şeyler denemeye başladılar bile…
· AR-GE ve Inovasyon projeleri artıyor.
· Yeniliği pazara sunuş süreleri kısalıyor.
· Fikri mülki haklar tartışılıyor.
· Açık inovasyon kavramı konuşuluyor.
· Yeşil (doğa ile dost) teknolojiler, sistemler, ürünler yaygınlaşıyor.
· Mobilite artıyor, hareketlilik bir çalışma biçimi olarak kabul görüyor.
· Haberleşme ve digital iletişim her şey anlamına geliyor.
· Anlık durum bilgisi üzerine kurulu karar alma sistemleri önem kazanıyor.
· Yetki devri değer kazanıyor.
· Küçük, hareket kabiliyeti yüksek, esnek, kendi kendine karar alabilen yapılar kuruluyor
· Düzeltmeye uğraşma, yenisini kurmak daha kolay bu yüzden eskiyi yok et sloganı öne çıkıyor.
· 7 gün, 24 saat erişim kavramına uygun çalışma düzenleri ve altyapıları kuruluyor.
· Çok kültürlü, çok lisanlı işletmeler çoğalıyor.
Bu yeni yaklaşımları; denenmediği ve başarısı kanıtlanmadığı sürece uygulamaya korkuyoruz. Önderleri izliyoruz. Onlar denesin, görelim istiyoruz. Fikir önderleri anlatıyor. Düşünüyoruz, kafamızı sallıyoruz ve bekliyoruz. Uygulama önderleri deneyerek öğrenirken, bizler seyrederek öğrendiğimizi düşünüyoruz. Sahaya inmeden oynayamayacağımızı bilsek bile halen bekliyoruz. Bu arada uygulama önderleri deniyorlar, öğreniyorlar ve bir yenisini öğrenip yaşamı, ekonomiyi, kuralları değiştirerek şekillendiriyorlar. Biz seyirciler ise; benzemenin kolaylığını yaşamak istiyoruz. Belirsizlik bitsin diye bekliyoruz. Belirsizliğin hiç bitmeyeceğini, doğanın dengesinde belirsizliğin yattığını görmek istemiyoruz. Önemsiz, ilgisiz, anlamsız görünen değişkenlerden güçlü derecede etkileneceğimizi anlamak, bilmek istemiyoruz.
Halbuki; belirsizlik, riskleri ve fırsatları içeriyor. Fırsatlar ancak bu belirsizlik ortamında doğacaktır. Bekleyerek geç kaldığımızda; fikir ve uygulama önderleri yeni düzeni şekillendirecekler, bize yeni bir fırsat kalmayacak ve düzen yeni kurallara göre çalışıyor olacaktır. Yeni kuralların oluşumunda bulunmayanlar, sadece o kurallara uymak zorunda kalacaklardır. Belirsizlik ve öğrenme hiç bitmeyecektir.
Milliyet KOBİ, Eylül 2008