ZITLIK İLKESİ

ZITLIK İLKESİ

Sözcük anlamıyla zıtlık; karşıtlık, karşıt olma, çelişki olarak ele alınmaktadır. Sanatta ve tasarımda zıtlık ilkesi çok kullanılan bir ilkedir. Görünür ve etkileyici kılar. Sanat açısından değerli görülen her yapıtta kuşkusuz çok iyi çözümlenmiş kontrast bir denge vardır. Beyin, zıt objeler ve kavramları birbiri ardına veya yan yana gördüğünde algılaması güçlenir.  Göz her gördüğünü algılamaz. Beynin algılama mekanizması üzerinde yapılan araştırmalar, algılama için zıtlık ve hareketin gerekli olduğunu göstermektedir. O yüzden sanatçılar; renk, ölçü, biçimsel ve üslüp, şekilsel zıtlığı eserlerine öyle bir yerleştirirler ki, göstermek istedikleri şeyi siz görürsünüz. Zıtlık yoksa hareket yoktur, süreç yoktur, varlık yoktur.

Psikolojide ise zıtlık ilkesi, kişilerin karar vermesinde etkili olur. Emlak danışmanları bu ilkeyi çok iyi kullanırlar. Ev almak istediğinizde size önce bütçenizi ve aradığınız özellikleri sorarlar. Bu özelliklere uygun ellerindeki en kötü evi ilk olarak size gösterirler ve hemen sonrasında daha pahalı ama en iyi özellikteki evi gösterirler. İki evin görünür durumundaki farklılıklarını, değeri arasındaki farkı ile karşılaştırırsınız. Çoğunlukla da gider, bütçenizi zorlasa da pahalı ama iyi durumdaki evi alırsınız.

Zıtlık ilkesi farkındalığı ve dolayısı ile algılamayı sağlar.

Yeniden aklıma gelmesi ve düşünmemi sağlayan; işim gereği KOBİ ve Büyük ölçekli birçok işletmeyi birbiri ardına ziyaret ederken, zıtlık ilkesinin beynimde yaptığı çağrışımlardı. Bahsettiğim, KOBİ tanımına giren işletme ile ISO-500 e giren işletme arasındaki sayılardaki büyüklük farkı değil. Davranışsal olarak bir işletmeyi gerçekten büyük veya küçük yapan davranışların ne olduğu ile ilgileniyorum. Bu yüzden aşağıda; davranışlar bazında küçük ve büyük işletme arasındaki algıladığım farkları sıralamaya çalıştım. Bakalım siz de benim gibi zıtlık ilkesinin gücünü içinde yaşadığınız işletmede hissedebilecek misiniz? Lütfen okurken işletmenizin rakamsal büyüklüklerini düşünmeyin, sadece davranışsal zıtlıklara odaklanın.

Yenilik-korumacılık: Küçük işletmeler; yenilikten ve yeniliğin getirdiği riskten çok korkarlar. Onlar bu günlerine mevcut varlıklarını koruyarak gelmişlerdir. Bu yüzden yeni bir fikir en hızlıca küçük işletmelerde kovulur. Halbuki büyük işletmelerde; her yeni fikir özgürce ifade edilir, değerlendirilir, riski hesaplanır. Kimse büyük bir işletmede size ‘Eski köye yeni adet getirme’ , ‘Biz yıllardır bunu böyle yapıyoruz’ demez. Yeni bir fikir, ürün, süreç v.b her şey desteklenir, insanlar yenilik yapmaya teşvik edilir, özendirilir.

 

Birliktelik – bireysellik: Küçük işletmeler; her ne kadar süslü birliktelik, bütünlük kelimelerini her yerde ve her şekilde kullanırlar ise kullansınlar, davranışlarına böl ve yönet anlayışı hakimdir. İnsanlar, süreçler, ekipler, projeler, müşteriler, tedarikçiler v.b her işe dair her şey büyük bir özenle bölünür. Halbuki büyük işletmelerde; size ‘Sinerji her şeydir’ denmese de kararlar alınırken sizin de görüşünüz alınır. Farklı fikirler bir potada eritilir. Tek tabanca veya yıldız oyuncuları ödüllendirmek yerine, birlikte karar alabilen ekipler değer görür.

 

Özgürlük, bağımlılık: Küçük işletmelerde; kendinizi kalın zincirler ile bağlanmış hissedersiniz. Eliniz, kolunuz, ayağınız hatta beyniniz bile zincire vurulmuştur. Ciddi iş prosedürleri bahane gösterilerek, karar almanız engellenir. Sürekli birilerine ve bir şeylere bağımlı hale getirilirsiniz. Bağımlılık insanı en tüketen duygudur. Bir maddeye, bir insana bağımlı olduğunuzu bilmek, ondan kurtulamayacağınızı ve onsuz yapamayacağınızı düşünmek ve ona mecbur olmak insanı çok acıtır. Halbuki büyük işletmelerde; bir şeylere bağlı olabilirsiniz ama kendinizi asla bağımlı hissetmezsiniz. Fikirlerinizi özgürce ifade eder, gerekçeleriniz ile birlikte özgürce karar alabilirsiniz. Duygusal, düşünsel ve davranışsal özgürlüğünüz hem kendinizi hem çevrenizi hem de işletmenizi geliştirir.

 

Güven, korku: Küçük işletmelerde; yanlış yapmaktan çok korkarsınız. Direkt ifade edilmeyen ama herkes tarafından hissedilen bir korku imparatorluğu hakimdir. Herkes birbirinden, amirlerinden korkar. Korkmak bir oto kontrol mekanizması olarak kullanılır. Yanlış yapmaktan korktuğunuz için, hiçbir şey yapmazsınız. Halbuki büyük işletmelerde; size güvenildiğini hissedersiniz ve bunu yaşarsınız. Sadece size değil, üreten her beyne ve bedene güven duygusu işletmenizin temel ilkesidir.

 

Zaman, zamansızlık: Küçük işletmelerde; zaman satılan bir kavram olduğu için parasal karşılığı olmayan hiçbir düşünceye ve işe zaman yoktur. Sürekli herkes zamansızlıktan yakınır. Bugünün işlerini bile bugün yetiştiremezsiniz ki geleceğin işlerine zaman ayırabilesiniz. Halbuki büyük işletmelerde; zaman hayatın ve işin en önemli boyutudur. Bu boyutu planlamaz, yönetemez, kontrol edemez iseniz, geriye bir şeyiniz kalmaz. Hatta zamanı yönlendirmeniz, değiştirmeniz ve şekillendirmeniz beklenir. Büyüklük budur.

 

Samimiyet, resmiyet : Küçük işletmelerde; büyük ve yapay bir resmiyet hissedersiniz. Hiç kimse gerçek duygu ve düşüncelerini size ifade etmez ve birbirine benzer maskelerini kullanmayı başarı sayarlar. Hatta kendi aralarında kim daha iyi maske kullanıyor diye yarışma bile yaparlar, en iyi maske kullanma yöntemleri eğitimleri alırlar. Resmiyet profesyonellik ile eşdeğer tutulur. Çalışanları, tedarikçileri, müşterileri ile kurduğu ilişkilerde resmiyet zırhı içerisinde gizli ajandaları okursunuz. Halbuki, büyük işletmelerde duygularını ve düşüncelerini her ne kadar zaman zaman acı da olsa büyük bir samimiyet içerisinde paylaşan insanlar yaşar. Yanlışın samimi bir şekilde ifadesi büyük işletmelere güç katar. Kişiler ve kurumlar böyle öğrenir.

 

Finansal yatırım, duygusal yatırım: Küçük işletmelerde; hiçbir şeye ve kimseye duygusal yatırım yapılmaz. Yatırımın ekonomik değeri olmalıdır ve geri ödeme süresi muhakkak hesaplanmalıdır. İnsanlara, ilişkilere yapılan yatırımlar duygusal yatırımlardır ve ekonomik değildir. Size sürekli en son yaptıkları maddi varlıklarındaki artışlardan bahsederler. Halbuki büyük işletmelerde; finansal yatırımlar işin gereği ve sonuçları olarak algılanır. Önemli olanın müşterilerin ve çalışanların duygularına yatırım olduğunu bilirler. İnsanın öncelikle duygusal olarak karar aldığını sonrasında bunu akılcı hale getirdikleri bilirler. Müşterilerinin duygularına yatırım yaparak sadık müşteriler oluşturacaklarını, çalışanların duygularına yatırım yaparak kalıcı ve üretken iş ortakları yaratacaklarını çoktan öğrenmişlerdir.

 

Büyük işletme ve küçük işletme arasındaki fark çalışan ve ciro büyüklüğü farkı değildir. Davranış, anlayış büyüklüğüdür.

Milliyet KOBİ, Ağustos 2008

Bu gönderiyi paylaş