‘Yaratıcı insan, kendisini çevreleyen gerçeklikte huzur bulamayan, yer ve zaman içinde olan varlığının sınırı ve çevresini, hatta kendi gerçekliğinin sınırlarını aşmak ve kırmak için çabalayan, dünyaya duygularını ve bütün duyularını açan insandır. Sürekli tanımlanan, verilen ve sunulan şeylerden huzursuzluk duyar. Ancak kendine güveni sonsuzdur. Kendi kendine yeter ve özgürlüğüne düşkündür. Hem kendini sever, hem yaptığı şeyi. Sevmek davranışının temelidir. Sevmediği şeyi yapmayı reddeder. Dikkafalıdır. Sevdiği şeyi yaptığı için, çalışkandır. Meraklıdır ve öğrenmeye isteklidir. Kendini bir çok alanda yetiştirmiştir. Kendini aşmak hatta kırmak için sürekli öğrenir. Çoşkuyla öğrenir. Bu yüzden cesurdur. Risk alır. Başkalarının ne düşündüğü ile ilgilenmez. Farklı olmak onu korkutmaz. Aksine iyimserdir. Hata yapmayı öğrenmenin gereği olarak kabul eder. Çeşitliliğe değer verir. Enerjisi hiç tükenmez.’ Dr. Paul Torrance yaratıcı insanın karakteriksel özellikleri olarak bunları söylüyor.
2009 Avrupa yaratıcılık ve yenilik yılı ilan edildi. Toplum içerisindeki bütün bireylerin kişisel, mesleki, girişimci ve sosyal yetkinliklerinin anahtar faktörü olan yenilik, yaratıcılık yetkinliğini desteklemek, sürekli öğrenme döngüsü içerisinde bilgi toplumuna ulaşmak için; çocuklar, gençler ve tüm insanların yaratıcılık özelliklerinin geliştirilmesi amacı ile tanıtım ve etkinlikler yapılacak. Özellikle gelecek nesillerin yaratıcı bireyler olması için yeni programlar açılacak. Yaratıcılık ve yenilik açısından iyi uygulamalar öne çıkartılarak, teşvik edilecek ve yaygınlaştırılacak.
Yaratıcı insan özellikleri ile birlikte bu haberi okuduğumda düşündüm. Tanımlanan insan özellikleri güzel-istenen gibi görünmek ile birlikte, farklı-zor insanı tanımlıyor. Hem bireyler, hem kurumlar hem de ülkeler olarak, bildiğimiz her kalıbı, her sistemi unutup, yeni birşeyler yapmamız gerektiğini hatırlatıyor. Yaratıcı insan ihtiyacı ve yaratıcı insanın karekteristiklerini yan yana koyunca, kendime bir sürü soru sordum. Bu soruların aşağıda sizlerle paylaşıyorum. Sizlerinde başka soruları var ise benimle paylaşabilirsiniz. Şimdiden teşekkürler…
· Şimdi nadir bulunan, zaman zaman karşımıza çıkan bu insan tipi, gelecek 10-20 yıl içerisinde çoğalırsa neler olacak? Nasıl bir dünya bizi bekleyecek? Siyasi rejimleri, kuruluşları, okulları nasıl etkileyecek?
· Mevcut sistemler ve anlayışımız ile bu insanları yönetebilecek miyiz? Yönetenler, yönetemeyecekleri toplulukları isteyecek mi? Yenilikçi yönetim sistemleri kurmak zorunda kalacak mıyız?
· Yönetim ihtiyacı acaba yaratıcı olmayan bireylerden oluşan topluluklar için mi geçerli? Yaratıcı bireyler bildiğimiz şekilde yönetilmeye ihtiyaç duyar mı?
· Verdiğimiz kalıplar içerisinde düşünen, davranan ve yönetmesi kolay insandan neden vazgeçmek istiyoruz? Bugünün kurallarına uyan, sormayan, sorgulamayan, duygularını işine karıştırmayan davranış modeli insanlığın geleceğini tehdit etmeye mi başladı?
· Sınırları ve kuralları aşamayan insan yetiştirmenin tehlikeli sonuçlarını mı almaya başladık? Bugüne kadar; yaratıcılığı yok ederek büyük emekler ile oluşturduğumuz homojen topluluklar bizleri tek kutuplu dünyaya mı götürdü? Karşıtı olmayan şeyin gerçekte de olmadığını mı anladık?
· Kendimizi hatalarımız ile birlikte kopyalamaya başladığımız için mi, yaratıcı insana ihtiyacımız oldu?
· Bildiğimiz, kurduğumuz, öğrendiğimiz her şey, bizi ancak buraya getirebildiği için mi, yeniliğe ihtiyaç duyuyoruz? Mevcut sorunlarımızı çözebilmek için, farklı boyuttan mı bakmamız gerekiyor?
Yaratıcı insanı destekleyerek, teşvik ederek; geleceği yeniden nasıl şekillendireceğiz? Bireyin yaratıcılığını teşvik ederken, kurumların ve kuruluşların da kolektif yaratıcılığını şimdiden teşvik etmemiz gerekmiyor mu? Hatta yaratıcı, yenilikçi bireylerin içerisinde yer alacağı yenilikçi yaratıcı kuruluşları şimdiden oluşturmamız gerekmiyor mu?
Milliyet KOBİ, Mart 2009